NEREYE GİDİYORUZ!!!
21. yüzyılın içindeyiz. Tarih tam olarak 15 Mayıs 2021. Dünyanın son yüzyıl içindeki değişimi daha önceki süreçlerin neredeyse toplamına eşdeğer. 1980’lerde hayal edilen uçan arabalar henüz olmasa da prototip çalışmaları var.
Özellikle iletişim alanında bir zamanlar hayal dahi edilemeyen ilerlemeler gerçekleştirildi. Bilgisayarın hayatımıza girmesiyle başlayan süreç, internetin bulunmasıyla kendini tamamen farklı bir dünyaya dönüştürdü. 19. Yüzyılda gazete ve dergilerle başlayan haberleşme, 20. Yüzyıllın sonlarına kadar telefonla iletişimle sağlandı. Ancak 21. Yüzyılın başlarından itibaren cep telefonu, internet iletişim ağlarını anlık haberleşme sunulacak kadar geliştirdi.
İnsanlar arasında iletişim sağlamak için geliştirilen bu teknolojiler günümüzde insanları gerçek hayattan kopararak iletişimi zayıf bir topluma çevirdi. Teknoloji insanlığa hizmet edecek diye çabalarken biz teknolojinin esiri olduk. Artık alışveriş, eğitim, iş hayatı gibi günlük faaliyetler için evden çıkmıyor ve gerçek insanlarla temas kurmuyoruz. Oluşturduğumuz teknolojik evrenin sanal köleleri olduk. Kaybımız tahmin ettiğimizden çok daha fazla ama farkında değiliz.
15. Yüzyıla kadar silah olarak kullanılan kılıç, kalkan vb. aletler ile yapılan savaşlarda yaşanan insan kayıpları; silahın bulunmasıyla misliyle arttı. 2. Dünya savaşında atom bombasının kullanılması ile dünyanın o zamana kadar gördüğü en acımasız ve kanlı katliamı yaşandı. Bununla da kalmadı ardından insanoğlu daha acımasız bir katil keşfetti kimyasal silahlar. Bununla Halepçe’de ölen 5000’e yakın masum insan gibi daha binlerce insan öldü. Son olarak günümüzde milyonlarca insanın canına mal olan bir katil var. Coronavirüs nam-ı değer Covid-19 salgını. Kaynağının ne olduğu henüz kanıtlanmasa da bu virüsün bir tür biyolojik silah olduğu iddia ediliyor. Teknolojinin insanoğlunu her geçen gün ne kadar canileştirdiğini görebiliyor muyuz acaba. Ben bir baba ve insan olarak gelecek nesillerin ve çocuklarımızın yaşayabileceklerini düşününce akıllımı yitirecek gibi oluyorum. Önümüzde daha ne var. İnsanoğlu daha ne kadar canileşecek.
Bu arada şunu da belirtmek lazım dünyanın bir bölümü uzayda koloni kurmak için Ay’da ve Mars’ta araştırmalar yaparken, diğer bir bölümü açlıkla, sefaletle ve susuzlukla mücadele etmeye çalışarak yaşamını yitiriyor. Hepiniz hatırlayacaksınız 1994 yılında Pulitzer ödülü alan bir fotoğraf vardı; Sudanlı bir çocuk ve arkasında bir akbaba. Fotoğrafı çeken Kevin Carter aylar sonra psikolojisi bozularak intihar etti. Bu fotoğraf hala konuşulur ama asıl konuşulması gereken şekliyle değil. Sudan’da petrol için kimlerin savaştığını ve bu insanları açlığa kimlerin mahkûm ettiği konuşulmadı. Hâlbuki Dünya hala aynı noktada ve açlıktan ölen insanlar var.
Birleşmiş Milletler, Avrupa Birliği, Ekonomik İşbirliği Teşkilatı (EİT), Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü (OECD) gibi birçok kuruluş sözde dünya üzerinde savaş, açlık ve salgın hastalıkla mücadele eden ülkelere yardım etmeyi amaçlamaktadır. İşin aslına baktığımızda ölümün olduğu tüm coğrafyalarda aynı ülkelerin günümüzde ya da geçmişte uyguladığı ben merkezli politikalar bulunmaktadır. Sömürgecilik politikaları, uluslararası silah kaçakçılığı, uyuşturucu kaçakçılığı ve yasal olarak uygulanan zorunlu ambargolar yoluyla gelişmeyen ülkelerin yeraltı ve insan kaynaklarını kullanarak ölümlere neden olmuşlardır. Günümüzün medeni ve gelişmiş ülkelerinin geçmişinde büyük acı, gözyaşı ve akıtılan kanlar vardır. Medeniyet için ağır bedeller ödenmiştir ama bedeli ödeyenler ne yazık ki medenileşen taraf değil köle olup aç kalan taraf olmuştur. Özendiğimiz ve elli yıldan uzun süredir üye olmaya çalışıp bir türlü tam üye olamadığımız Avrupa Birliği ülkelerinin geçmişinde tüm Afrika kıtası, Afganistan, Hindistan ve Osmanlı İmparatorluğu dağıldıktan sonra tüm topraklarında milyonlarca insanın kanını dökmüşlerdir.
Gelecek nesillerin daha iyi bir dünyada yaşamasını istiyorsak üstümüze düşen bazı görevler var. Attığımız her adımın sonrasını ve gelecekte nasıl bir etki bırakacağını hesaplamamız gerekir. Daha iyi bir hayat sürmek için başka hayatların sönmesine göz yummamalıyız. Dünya ancak tüm insanlar yatağına korkusuz ve tasasız girebilirse cennet olur. Aksi takdirde dünya birilerimiz cennet, birilerimiz içinse cehennem olmaya devam edecektir.
Dünyanın ve geleceğimizin kurtuluşu için dürüst, çalışkan, saygılı, hoşgörülü ve içi insan sevgisiyle dolu bir toplum yaratmalıyız. Bunun içinde herkes önce kendi evinde, kendi çocuklarıyla işe başlamalı.
Mehmet HÜSEYİNOĞLU
Yorumlar
Yorum Gönder