Ana içeriğe atla

COVİD-19

    2019 yılının aralık ayında Dünya’da ilk defa Çin’de ortaya çıkan bir hastalık tüm Dünya’yı esir aldı. Çin’de vahşi hayvan satılıp yendiği hayvan pazarlarından insanlara bulaştığı düşünülen bir virüs. Korona virüs enfeksiyonu yüzyıllar hatta dünya var oldukça unutulmayacak bir süreç yaşatıyor tüm insanlığa.
İlk günlerde Çin’in Wuhan eyaletinde ortaya çıkan ve sert karantina görüntüleriyle bir anda tüm dünyanın dikkatini bölgeye çeviren olaylar. Ardından tüm dünyayı etkisi altına alan korku dolu günler. Aşı ve ilaç üretimi için yoğun çaba harcayan birçok devlet ve bilim adamı. Sınırlarını tüm dünyaya kapatan ülkeler. Sokağa çıkma yasakları ve eve hapsolmuş milyarlarca insan. Toplasanız bir çay kaşığını doldurmayacak hacimde virüs tüm dünyayı esir aldı. 

XXI. yüzyılda bilim ve iletişim alanında çok hızlı ilerleme yaşayan insanoğlu büyük bir sınav ile karşı karşıya kaldı. Medeniyetin beşiği modern ülkeler dışarıdan göründüğü kadar güçlü olmadıklarını kendileri de anlamış oldular. Öyle ki alt yapı yetersizliğinden sokak ortasında sedyeler kuruldu, insanlar sokaklarda ölü bulundu. Sosyal devlet söylemleri sadece kağıt üzerinde kaldı. Huzur evinde kalan yaşlı insanlar ölüme terk edildi. Modern Avrupa ülkeleri birbirlerine ait sağlık malzemelerine korsanlar gibi el koydu. Sürekli önümüze insan hakları, demokrasi, eşitlik, sosyal devlet dayatması yapan sözde modern ülkelerin ciddi bir krizle karşı karşıya kaldıklarında ne duruma geldiğini tüm dünya kendi gözleriyle gördü. 

Hastalık sürecinde insanlar maskesiz sokağa çıkamaz oldu. Aylarca sokağa çıkma yasakları ve sıkı tedbirler uygulandı. Ancak tüm dünya gördü ki devletlerin bu hastalık karşısında dayanabilecek ekonomik gücü yoktu. Bundan dolayı iki üç ay sonra yavaş yavaş yeni normal adını verdikleri sistemlerle insanları sokağa çıkardılar. Devletler iç ticaretini tekrar canlandırmaya çalıştı. Çünkü ne zaman ve ne şekilde biteceği belli olmayan bu hastalığı durdurmak neredeyse imkânsız gibi.

Hastalık sürecinde insanoğlunun alması gereken birçok ders var. Ama ders aldık mı? Emin değilim. 

Son dönemde yaşadığı bilimsel ve teknolojik gelişmeler fazla bir özgüven ve kibir aşılamıştı insanoğluna. Ancak bu özgüven ve kibrin Muhteşem nizamda yaratılan kâinatın bilinmezlikleri karşısında hala bir hiç hükmünde olduğu görüldü.  Bizim tanıdığımız ve öğrendiğimiz Dünya gerçeğin kaçta kaçı acaba. Ne kadar bilgi sahibiyiz yaşadığımız Dünya ve Evren hakkında. Bu olay gösterdi ki aslında tüm insanlık basit bir hastalık tehdidiyle bile aciz duruma düşüyor.

Birde sebep sonuç ilişki ile değerlendirelim olayı. Biz insanoğlu dünyaya ne verdik, karşılığında ne alıyoruz. Tüm canlıların belirli bir düzende yaşadıkları bir sistem dünya. Bu sistemin en önemli parçası düşünen ve iradesi olan insanoğlu. Özellikle sanayi devrimi ile beraber dünyamızda fosil yakıt kullanımı artmıştır. Özellikle dünya çapında çevreci örgütler dünyanın maruz kaldığı harabiyeti anlatmaya çalışırken tüm dünya sessiz kaldı. Atom bombaları, savaşlar derken dünyanın dengesini iyice bozmaya başladık. Şehirleri inşa ederken doğayı umursamadan hayvanların yaşam alanını yok ettik. İnsanoğlu artan nüfusu besleyebilmek için gıda maddelerinin genetiği ile oynadı. Anlayacağınız dünya yani kendi yaşam alanımıza agresif bir şekilde zarar verdik.

Dünya muhteşem bir sistematik içinde yaratılmıştır. Besin zinciri doğanın tüm dengesini sağlayan esas sistematiktir. Hiçbir canlı besin zincirinin alt öğesini yani kendi besini olan canlıyı ortadan kaldırmaz. Besin zincirinin bir alt halkasının ortadan kalkması demek zincirin üst kısmının tümünün ortadan kalkmasına sebep olabilir. Ya da yeni beslenme alışkanlıkları veya yeni yaşam alanları arayışına sebep olur. Tam burada biz insanoğlu devreye giriyoruz. Canlıların ve dünyanın sistematiği ile oynuyoruz. Yarasalar yaşam alanları ortadan kalkınca insanlar ve evcil hayvanlarla yaşamaya başlıyor. Yarasalarda bulunan virüs bir şekilde aynı ortamda yaşadığı diğer canlılara ve insana uyum sağlayarak ciddi bir pandemiye yol açtı. Bu sadece bir iddia ve konuyla ilgili birçok iddia bulunmaktadır. Ancak doğal yaşam alanı bozulan canlıların yeni ortama adapte olurken beraberinde getirdiği riskler tahmin edilemez. Ekosistem çok hassas bir denge üzerine kuruludur. Bu denge tüm canlılar için hayati önem taşımaktadır.

Pandemi sürecinde birçok ülkede sokağı çıkma yasakları ve kısıtlamalar uyguladı. Bu süreçte hepimiz bazı değişiklikleri kendi gözlerimizle gördük. Hava kirliliğinin dünyaya verdiği zararı gördük. Dörtyüz kilometre ilerideki dağı çıplak gözle görür olduk. Denizlerimizi ne kadar kirlettiğimizi gördük. İstanbul boğazı kıyı şeridinde yunus balıkları oynuyordu. İnsanlara nispet yapar gibi. Siz olmayınca biz çok rahatız der gibi. İki, üç aylık sürede dünya rahat bir nefes aldı ve yaralarını sarmaya çalıştı. İnsan tehdidi olmayınca hayvanlar rahatça dolaşmaya başladı. Dünya adeta haykırıyordu insanoğluna “bana verdiğiniz zararın farkına varın” diyordu. Çünkü dünyanın sonu insanlığın sonudur ve kendi elimizle bu sonu yakınlaştırmak için yoğun çaba sarf ediyoruz.

Tüm olayları birlikte değerlendirdiğimizde koronavirüs pandemisinden çıkarmamız gereken birçok ders var. İlk ders insanoğlu bu bilgi ve teknoloji çağında dahi bilginin ancak kırıntılarını öğrendiği gerçeğidir. İkinci ders ise dünyaya daha saygılı davranmamız gerektiğidir.   


MMehmet HÜSEYİNOĞLU
         

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

SAĞLIKLI İNSAN

            İnsanoğlunun ortalama ömrü 1900’lü yılların başına kadar 30 yıl civarındaydı. Bu rakam 1950’li yıllarda 48 yıla günümüzde de 72 yıla kadar ulaştı. Son yüzyıldan önceki on binlerce yılda ortalama insan ömründeki değişim 5-10 yıl arasında değişmektedir. Son yüzyılda insan ömründeki artışın sebebi ne?   Öncelikle son yüzyıl içinde büyük gelişim sağlayan bilim teknolojileri insanı, bakterileri, virüsleri yani Dünyadaki diğer canlıları daha iyi tanımamızı sağladı. İnsan vücudunu tanıdıkça hastalıkları ve tedavi yollarını araştırmak ve çözüm bulmak daha kolaylaştı. Hastalık ajanı olan bakteri, virüs ve parazitleri tanıdıkça bunlara karşı tedavi yolları geliştirdik. Böylelikle geçmiş zamanlarda basit hastalıklardan ölen insanları tedavi etme imkânına sahip olduk. Sağlık sistemi son yüzyılda mucizevi bir gelişim sağlayarak insan ömrünün uzamasına büyük katkı sağladı.             Uzun ve ...

VETERİNER HEKİMLİKTE GEÇMİŞ VE GELECEK

  Veteriner Hekimlik mesleğinin insanoğlunun geleceğinde önemli bir rolü olduğunu son dönemde yaşanan zoonoz kökenli hastalıkların artışıyla tüm dünya öğrendi ve bu bize ağır bedeller ödetti. Gelişmiş ülkeler Veteriner hekimlik altyapılarına yatırım yaparak güçlendirmeye çalışıyorlar. Ülke olarak biz hala Veteriner Hekimlik mesleğini birilerine anlatmak ile uğraşmaya devam ediyoruz. Veteriner hekimlik mesleği tarihi beşeri hekimlik ile doğrudan bağlı ve tarihi binlerce yıl öncesine dayanan bir meslek gurubudur. Bunu anlatmaktan ve söylemekten bıkmayacağız. Dicle Üniversitesi Veteriner Fakültesine 1994 yılında kayıt olan ikinci dönem mezunlarındanım. Bir koridorda Ziraat, Veteriner ve İlahiyat Fakültelerinin ortak derslikleri vardı. Bazen derslik bulamaz bahçede ders yapardık.  Birçok derse dışarıda üniversitelerden hocalar geliyordu. Hastane veya klinikten bahsetmeye gerek yok zaten. Bu şartlarda Türkiye’nin dört bir yanından gelmiş pırıl pırıl genç Veteriner Hekim adayları ol...

SOKAK HAYVANLARI MI SOKAĞA TERK EDİLEN HAYVANLAR MI? SUÇLU KİM?

            Sokak hayvanları diye literatürümüzde yer alan tabiri biraz inceleyelim. Sokak hayvanlarından kastımız çoğunlukla sokaklarda yaşayan sahipsiz kedi ve köpeklerdir. İnsanlar ile sokak hayvanlarının yolunun kesişmesi binlerce yıl öncesine dayanmaktadır. Köpeklerin 14 bin yıl önce evcilleştirildiği tahmin edilmektedir. Kedilerin evcilleştirilmesi ise 4 bin yıl öncesine dayanmaktadır. Binlerce yıl önce evcilleştirdiğimiz kedi ve köpeklerle ortak yaşam alanlarımızı, yiyeceklerimizi paylaştık. Evcilleşen kedi ve köpekler insanoğluna muhtaç kaldı. İnsanoğlu tarım ve hayvancılıkla uğraşan küçük köy ve kasabalar halinde yaşamını sürdürdüklerinde kedi ve köpekler henüz sokak hayvanı olarak tanımlanmamıştı. Artan insan nüfusu ile beraber kurulan büyük şehirler insanlar ve hayvanlar arasındaki bağları azaltıp hayvanların sahipsiz kalmasına yol açmıştır. Netice günümüzde ciddi bir sorun olarak görülen sokak hayvanları sorunu olarak karşımıza çıkmıştır. ...